Geçmişte Sabah yavaşça gelirdi.
Gecenin içinden süzülerek, kimseyi ürkütmeden.
Işık pencereye acele etmeden vururdu , perdeden sızar, odanın köşelerinde gezinirdi.
Sokaklar uyanırdı ama ağırdan.
Kapılar tek tek açılırdı. Sütçü şişeleri dizer, manav kasasını siler, fırından ekmek kokusu yayılırdı.
Her şey yerli yerindeydi. Kimse geç kalmaktan korkmazdı, çünkü zaman henüz insanın yakasına yapışmamıştı.
Kahve ficandaydı.
Ayakta içilmezdi. Oturulurdu. Dumanı tüterken beklenirdi.
Yan masadaki tanıdık yüzle baş sallanır, iki kelime edilir ya da hiç edilmezdi.
İnsanlar birbirine bakardı, yüzlere, mimiklere…
Ekranlara değil. Sessizlik eksiklik sayılmazdı; boşluk değil, doğal bir hâldi.
Vapura binmek romantik sayılmazdı.
Gerektiği için binilirdi.
Ama o gereklilikte bile bir sakinlik vardı.
Duman, rüzgâr, açık pencereler…
Yan yana durup konuşmadan paylaşılan bir yolculuk.
Boğaz manzaraydı ama gösteri değildi.
Kimse kendi fotoğrafını çekmezdi bu manzara önünde,çünkü manzara hatırlanmak içindi,yaşanmak içindi, sergilenmek için değil.
Öğle vakti şehir yavaşlardı.
Dükkânlar kısa bir süreliğine kepenk indirir, sokaklar hafiflerdi. Yemek ya evde yenirdi ya da köşedeki küçük lokantada.
Menü kısaydı , çorba, bir ana yemek, belki tatlı. Seçenek azdı ama doyum vardı. Yalnız mide değil, gün de doyardı.
Akşam erken gelirdi.
Işıklar azdı, sesler kısıktı ama radyo dinlenirdi.
Radyo da “ajans” haberler dinlenirdi ama üzerimize çökmezdi haberler.
Dünya kapının eşiğinde kalırdı.
Yatağa girildiğinde şehir dışarıda kalırdı , sokak, insanın zihnine kadar girmezdi.
Şimdi…
Sabah aniden gelir.
Geceden kopar gibi.
Alarm çalar, telefon titreşir.
Göz açılmadan bildirimler başlar.
Sokaklar çoktan doludur; kimse kimseyi beklemez.
Korna sesleri, kalabalık, koşuşturma… Şehir hızlıdır ve yavaş olanı affetmez.
Kahve büyüktür, kapağı vardır, karton bardaktadır.
Dökülmemesi için, durmamak için. Yürürken içilir. Kimse oturmaz.
Herkes bir yere gider ama çoğu nedenini bilmez. Gözler ekranda, kulaklar kapalıdır. Yanından geçen insan görünmez; sadece bir engel ya da kalabalığın parçasıdır.
Ulaşım bir mücadeledir.
Köprüler, tüneller, metrolar…
Her yer dolu, her şey sıkışık.
Boğaz yanı başındadır ama fark edilmez. Bir arka plan görüntüsüne dönüşmüştür; kendi fotoğraflarını durmaksızın çekenler için , yaşanan bir manzara değil, hızlıca geçilen bir dekor.
Öğle vakti duraklama yoktur.
Hızlı yemekler, ayakta geçirilen hayat. Masalar geçicidir. Seçenek çoktur ama tatmin az. Ne yediğini hatırlamazsın; sadece açlığın bastığını bilirsin.
Akşam da şehir susmaz.
Işıklar çoğalır, ekranlar parlar, gerginlik artar.
Haberler durmadan akar; siyaset, krizler, sokaklarda öldürülen kadınlar, tacizler, katliam gibi kazalar, uyuşturucu tacirleri, operasyon haberleri ,eli sopalı tartışan TV figürleri eve davetsiz girer.
Kapıyı kapatsan da içeri sızar.
Yatağa uzandığında bile şehir zihnindedir; kaos …
Asıl fark
O zamanlar günün bir ritmi vardı.
Şimdi günün sadece bir hızı var.
O zaman beden yorulurdu.
Şimdi ruh yoruluyor.
Ve belki en önemlisi:
O zaman şehirde yaşardın,
şimdi şehir senin içinde yaşıyor.Yıllar bir sayacın rakamları gibi değişiyor.
Hızlı 2023,2024,2025 de geçti ve şimdi 2026 .İyi seneler …

