Devlet memurlarına yönelik doğum izni sonrası yarı zamanlı çalışma hakkı ile ilgili düzenlemenin detayları netleşti. Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yeni yönetmelik ile artık kamu çalışanı anne ve babalar, çocukları ilkokula başlayana kadar iş ve aile yaşamlarını dengeleyebilecek.
Yeni düzenleme kapsamında kadın veya erkek memurlar, doğum veya evlat edinme sonrasında haftada yarı zamanlı çalışabilecek. Çocuğu olan memurlar, çocukları ilkokula başlayana kadar haftada en az 3 gün ve günde 3 ila 8 saat arasında çalışarak, maaşlarının ve sosyal haklarının yarısından faydalanabilecek. Bu hak, yalnızca memur olan ebeveynlerle sınırlı değil; evlat edinen memurlar da kapsamda yer alıyor. Ayrıca, hem anne hem de baba memur ise her ikisi de bu haktan yararlanabiliyor.
Yarı zamanlı çalışan memurlar, çalıştıkları sürenin karşılığı olarak maaş ve ek ödemelerinin yarısını alacak. Ancak bu süreçte süt izni hakkı tanınmayacak. Yıllık ve mazeret izinleri ise çalışılan süreye orantılı olarak kullanılabilecek. Yarı zamanlı çalışma süresi, hizmet yılına ve kademe ilerlemesine de yarı oranda yansıtılacak. Böylece memurlar, kariyerlerinde de kayıp yaşamadan ailelerine daha fazla vakit ayırabilecek.
Yönetici pozisyonunda (şube müdürü ve üstü) olanlar ile yurt dışında görevli memurlar ise bu düzenlemeden yararlanamayacak. Memurlar, diledikleri zaman yarı zamanlı çalışma hakkı için başvuruda bulunabilecek ve çocuklarının ilkokula başlamasıyla ya da talep etmeleri halinde bu hakkı sonlandırabilecek. Ayrıca çocuğun kaybedilmesi veya evlatlık ilişkisinin sona ermesi durumunda da uygulama sona erecek.
Düzenleme ile birlikte kamuda çalışan anne ve babaların çocuklarının eğitim hayatına ve gelişimine daha yakından destek olabilmesi amaçlanıyor. Bu yeni hak sayesinde, memurlar hem iş hayatından kopmadan çocuklarının büyüme sürecine eşlik edebilecek hem de aile bütünlüğünü koruyabilecek. Yetkililer, yeni uygulamadan ilk etapta 20-30 bin civarında memurun yararlanmasını bekliyor.
Türkiye genelinde büyük ilgi gören bu düzenleme, aile hayatını destekleyici sosyal politikalar açısından önemli bir adım olarak değerlendiriliyor.
