Günlük haber akışında, Türk medyasında sıkça karşılaşılan görüntüler son derece sarsıcıdır, kadın cinayetleri, çeteler arası silahlı çatışmalar, çok sayıda ölümlü trafik kazaları… Ancak tüm bunlar sadece “karşı tarafta”, daha şiddet dolu veya istikrarsız bir gerçeklikte yaşanıyor sanmak büyük bir yanılgı olur. Çünkü benzer olaylar —belki daha küçük ölçekte olsa da— Yunanistan’da da yaşanıyor. Sayılar farklı olabilir, ama acı ve gerçeklik aynıdır. Mesele istatistik değil, toplumsal farkındalıktır. Hepimiz aynı karanlığın gölgesinde yaşıyoruz.
Sessiz Bir Salgın: Kadın Cinayetleri
Son yıllarda hem Yunanistan hem de Türkiye, art arda gelen kadın cinayetleriyle sarsılıyor. Kadınlar; eşleri, sevgilileri ya da eski partnerleri tarafından, çoğu zaman uzun süreli aile içi şiddetin ardından katlediliyor. Yunanistan’da Glyka Nera’da öldürülen Caroline, Rodos’ta tecavüz edilip öldürülen Eleni Topaloudi ve Argolis’te boğularak öldürülen Katerina gibi olaylar, ülkede “femicide” (kadın cinayeti) teriminin hukuken tanınması gerektiği yönündeki çağrıları artırdı. Ancak bugüne kadar bu yönde somut bir adım atılmış değil.
Türkiye’de durum daha da endişe verici. Bağımsız platformlara göre her yıl 300 ila 400 kadın, erkekler tarafından öldürülüyor. “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu” gibi sivil toplum örgütleri bu konuda düzenli raporlar yayımlıyor. 2021 yılında Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi, devletin kadınları koruma yükümlülüğünden adım adım uzaklaştığını gösterdi. Kadına yönelik şiddet, artık sadece sosyal değil, halk sağlığını tehdit eden bir mesele haline geldi.
Sessiz Katil: Trafik Kazaları
Yunanistan’da trafik kazaları, özellikle genç yaş gruplarında ölüm sebeplerinin başında geliyor. Yol güvenliği konusunda atılan adımlara rağmen, aşırı hız, alkol etkisi altında araç kullanımı, emniyet kemeri veya kask takmama gibi ihmaller hâlâ çok sayıda ölüme neden oluyor. Özellikle adalarda, kırsal yollarda ve yetersiz aydınlatmaya sahip bölgelerde tehlike daha da büyüyor.
Türkiye’de ise tablo daha da karanlık. TÜİK verilerine göre her yıl yaklaşık 7.500 kişi trafik kazalarında hayatını kaybediyor. Bu sadece sürücü hatalarıyla açıklanabilecek bir sorun değil. Ehliyet sistemi, sürücü eğitimi, yetersiz trafik denetimleri ve altyapı eksiklikleri bu durumu derinleştiriyor. Büyük şehirlerde artan araç yoğunluğu da tabloyu daha karmaşık hale getiriyor.
Sessizce Büyüyen Suç Dünyası
Organize suç, Ege’nin her iki yakasında da mevcut. Yunanistan’da uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı, fuhuş, şantaj ve “gece hayatı koruması” gibi faaliyetlerle bağlantılı çeteler hem Atina gibi büyük şehirlerde hem de bazı banliyölerde etkin. Son yıllarda “Greek Mafia” adı verilen yapılarla ilgili polis operasyonları, yeraltı dünyasının sistemli bir şekilde örgütlendiğini gösteriyor.
Türkiye’de ise suç yapıları çok daha karmaşık. Bazı çetelerin siyasetle, hatta zaman zaman devlet kurumlarıyla bağlantılı olduğu yönünde iddialar bulunuyor. Sedat Peker’in ifşaları bu yöndeki kuşkuları artırdı. Uyuşturucu, yasadışı silah ticareti, insan kaçakçılığı ve bölgesel paramiliter yapılar, suçun yalnızca bireysel değil, sistemik bir boyutu olduğunu gözler önüne seriyor.
Asıl Tehlike: Alışmak
En büyük tehlike, şiddetin kendisi değil; ona alışmak, onu kanıksamak, onu sıradan görmek. Her gün haberlerde ölümleri izleyip, ertesi gün unutmak. “Bizde en azından Türkiye gibi değil” ya da “Bunlar hep doğuda olur” diyerek kendi sorunlarımızı göz ardı etmek, toplumun vicdanını köreltir.
Oysa bu sorunlara karşı topyekûn bir mücadele gerekiyor. Yasa reformları, toplumsal farkındalık kampanyaları, kurumsal destek mekanizmaları, etkin denetim ve cezasızlıkla mücadele şart. Devletin açık bir mesaj vermesi gerek: Şiddet kabul edilemezdir. Nerede olursa olsun.
Aksi takdirde, sadece haber bültenlerinde başkalarının trajedilerini izliyor olacağız, farkında olmadan kendi toplumumuzun aynasına bakarken.