Dünya Altın Konseyi’nin yayımladığı son veriler, merkez bankalarının ekim ayında altın alımlarında tarihi bir rekora imza attığını ortaya koydu. Verilere göre, merkez bankaları Ekim ayında toplam 53 ton net altın alımı gerçekleştirdi ve bu miktar 2025’in en yüksek aylık talebi olarak kayıtlara geçti. Önceki aya göre altın alımlarında yüzde 36’lık bir artış gözlemlenirken, yılın geneli düşünüldüğünde de altın talebinin yükseliş trendinde olduğu görüldü.
Altın alımlarındaki artış, özellikle gelişen ülkelerin merkez bankaları tarafından yönlendirildi. Ocak-Ekim döneminde bildirilen toplam altın alımı 254 tona ulaştı. Son üç yılın hızına kıyasla artış ılımlı görünse de, ekim ayındaki yükseliş dikkat çekici bir ivme kazandı. Altın, merkez bankaları için yalnızca finansal güvenlik aracı değil, aynı zamanda rezerv çeşitlendirmesi ve ekonomik istikrarın sağlanmasında kritik bir araç olarak önemini koruyor.
Polonya Merkez Bankası Liderliği Ele Aldı
Ekim ayının en güçlü alımı Polonya Merkez Bankası tarafından yapıldı. Bir süredir ara verdiği altın alımlarına geri dönen Polonya, rezervlerindeki altın payını yüzde 30’a çıkarmayı hedefledi. Ekim ayında gerçekleştirdiği 16 tonluk alım ile toplam rezervini 531 tona yükselten Polonya, böylece rezervlerinin yüzde 26’sını altınla desteklemiş oldu. Polonya’nın bu hamlesi, uluslararası piyasalarda rezerv güvenliğini artırma stratejisinin bir parçası olarak değerlendiriliyor.
Brezilya Merkez Bankası da altın alımlarını ikinci ayda da sürdürdü ve ekim ayında 16 ton daha ekleyerek altın rezervini 161 tona çıkardı. Bu gelişme, Latin Amerika’daki altın talebinin artışını ve bölgesel ekonomik stratejilerin altın üzerinden şekillendiğini gösteriyor.
Diğer Ülkeler ve Küresel Altın Talebi
Polonya ve Brezilya dışında Özbekistan ekim ayında 9 ton, Endonezya 4 ton, Türkiye 3 ton ve Çekya ile Kırgızistan 2’şer ton altın alımı gerçekleştirdi. Ayrıca Gana, Çin, Kazakistan ve Filipinler de birer tonun üzerinde alım yaparak küresel altın talebine katkı sağladı. Bu geniş katılımlı alımlar, altının yalnızca güvenli liman olarak değil, aynı zamanda merkez bankalarının rezerv çeşitlendirme stratejisinde de öncelikli araç olduğunu ortaya koyuyor.
Dünya Altın Konseyi yetkilileri, gelişen ülke merkez bankalarının altın alımlarındaki artışın küresel ekonomik belirsizlikler ve döviz rezervlerindeki dalgalanmalarla doğrudan bağlantılı olduğunu belirtiyor. Altın, merkez bankaları tarafından hem ekonomik istikrarı sağlamak hem de rezervlerde denge oluşturmak amacıyla kullanılmaya devam ediyor.
Altının Önemi ve Gelecek Beklentileri
Uzmanlar, önümüzdeki aylarda altın alımlarının artarak devam edebileceğini öngörüyor. Özellikle gelişen ülkelerin rezervlerini güçlendirmek amacıyla altını öncelikli yatırım aracı olarak kullanmaya devam edeceği belirtiliyor. Altın alımlarındaki bu yükseliş trendi, uluslararası piyasalarda da fiyatlar üzerinde etkili olurken, merkez bankalarının politikalarının altın piyasasında yön belirleyici rol oynamaya devam edeceği vurgulanıyor.
Ayrıca, Dünya Altın Konseyi’nin verileri, altının sadece bir yatırım aracı olmadığını, aynı zamanda ekonomik istikrar ve finansal güvenlik için merkez bankaları açısından stratejik bir araç olduğunu ortaya koyuyor. Gelişen ülkelerin rezervlerinde altının payını artırması, global ekonomik dengeler açısından da önemli sinyaller veriyor.
Merkez Bankalarının Stratejik Hamleleri
Polonya ve Brezilya gibi ülkelerin yanı sıra Türkiye ve diğer ülkelerin altın alımları, merkez bankalarının döviz rezervlerini çeşitlendirme stratejilerini güçlendiriyor. Altın, özellikle dolar ve euro gibi rezerv para birimlerindeki dalgalanmalara karşı güvenli bir liman olarak öne çıkıyor. Uzmanlar, altın alımlarının artışının önümüzdeki dönemde de süreceğini ve merkez bankalarının altına olan talebinin devam edeceğini belirtiyor.
Özetle, ekim ayındaki 53 tonluk altın alımı, merkez bankalarının stratejik rezerv politikalarında altını öncelikli araç olarak benimsediğini ve küresel ekonomik belirsizliklerde altının değerini koruduğunu gösteriyor. Altın alımlarındaki bu artış trendi, önümüzdeki dönemde küresel piyasalarda da etkisini hissettirecek gibi görünüyor.

