”SUYUN ÖTE YAKASINDAN MERHABA”

VULİS LENAKİS 1

Sevgili okuyucular geçen hafta mahkeme salonlarında yaşanan drami gözler önüne seren “sessiz ciglik” adlı yazımdan sonra çok sayıda soru ile karşılaştım.

Benim kim olduğumu merak edenler çoğunluktaydı. Bunun üzerine kısaca kendi hayat hikayemi anlatmak ve daha yakından tanışmak istedim sizlerle.

İstanbul’da doğdum, şehirlerin şehrinde, taşlarının bile yüzyılların hikâyesini fısıldadığı o kadim şehirde.

Ama ben, azınlıkların sesinin neredeyse fısıltıya dönüşmek zorunda kaldığı, en sessiz zamanlarda büyüdüm. Zamanlar zordu, bunu bana kimse söylemedi. Her bakıştan, her susuştan, dilimizi konuştuğumuzda çevrilen gözlerden hissettim çocukken.

Annem 1932 yılında Mora’dan (Peloponez) gelmişti. Genç,kararlı. memleketinin dağlarını ve köylerini valizine koyup getirmişti adeta.

Babam Sakindi, kökeni Sakız Adası’na dayanan bir adamdı, gözleri daima uzaklara bakan bir adam. Köklerini bu şehirde birleştirdiler, hem gerçek hem mecazi anlamda sallanan bir zeminde aile kurdular.

Hiç unutmam annemi, o tam anlamıyla Yunan olan kadını , bir gün bana 1938 yılında, Mustafa Kemal Atatürk’ün cenazesine bir arkadaşıyla birlikte gittiğini anlatmıştı.

Evet, o “yabancı”, o “Yunan” kadın, binlerce kişiyle birlikte durmuş, bu topraklara damgasını vurmuş bir lidere gözyaşları ile veda etmişti.

Bunu hep hatırladım,özellikle şimdi, hafızamın tarihten daha ağır bastığı bu yaşımda.

Eğitim zamanım geldiğinde Atina’ya gittim. Fakat zaman acımasızdı ülkeyi karanlık bir gölge gibi saran bir cunta yönetimi vardı. Kısa sürede kendimi sokaklarda, tartışmalarda, fikirlerin ve direnişin kaynadığı salonlarda buldum. Ve sonra, hızlı bir kararla, sınır dışı edildim.

Sadece doğduğum yerde değil, ana vatanım olduğunu sandığım yerde de “istenmeyen” olmuştum.

Cuntanın devrilmesinden sonra geri döndüm , bu kez Selanik’e.

Eğitimimi tamamladım, hayatımı sıfırdan kurdum. Türkiye’de doğmuş bir hanımla evlendim.

Belki de bizi birbirimize yaklaştıran şey, ortak köklerimiz ve paralel yaralarımızdı.

İki oğlumuz oldu, bizim devamımız, bir şeylerin değişebileceğine dair umudumuz.

Son on yıldır Rodos’ta yaşıyorum. Bunun bilinçli bir tercih mi yoksa içimdeki özlemin bir çağrısı mı olduğunu bilmiyorum.

Belki de buradan, bu adadan, doğduğum topraklara bakabiliyorum,daha yakın hissediyorum kendimi.

Gözle görülmese de, ruhum hep orayı görür ,ufukta bir gölge gibi, asla silinmeyen bir hatıra gibi…

Annem; 50 yıl boyunca İstanbul’da yaşamasına rağmen hiç doğru düzgün Türkçe öğrenemedi. Merhametliyi “rahmetli” diye söylerdi.

Türkiye ve Türkler hakkında asla kötü bir söz söylediğini duymadım.

Sanırım sizlerle tanışmış olduk bu hayat hikayemle .
Bundan sonra çok daha sık ,yazılarımda sizlerle beraber olacağım.
Bir ağacın kökleri iki ülkede beslenip hayat buluyor .
Ben de size bundan sonra “suyun öte yakasından” kimi zaman hikayeler,kimi zaman olay- haber , kimi zamanda siyasi gelişmeleri yazılarımla sunacağım.

Bu yazılarımı da bana hayat veren anneme ithaf ediyorum.

thrasivouloslenakis@gmail.com

Exit mobile version