Tehdit suçu; Türk Ceza Kanunu’nun 106. maddesinde düzenlenmiştir.
Tehdit
Madde 106- (1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(2) Tehdidin;
- a) Silahla,
- b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,
- c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
- d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir.
Tehdit suçunun oluşması için; fiilin, mağdurun güvenlik duygusunu, iç huzurunu etkileyici, onu endişeye, korkuya sevk etmeye elverişli olması gerekir. Mağdurun iç huzurunun bozulması, onun serbestçe karar vermesini veya verdiği kararlara göre hareket edebilmesini tehlikeye sokar. Kısaca tehdit “mağdurun karar veya hareket hürriyetini tehlikeye koyan bir fiil” dir.
Tehdit suçunda amaçlanan; mağdurun korkusuz, endişe duymadan, huzur içinde ve emniyet duygusuyla yaşamasını engellemektir. Tehdit suçu ile korunan menfaat; kişinin ruh dünyası ve iç huzurudur. Mağdurun iç huzuru bozulduğu için suç sayılan tehdit fiili; mağdurun karar veya hareket hürriyetini tehlikeye sokması nedeniyle Türk Ceza Kanunu’nun “Hürriyete Karşı Suçlar” başlığında düzenlenmiştir. Tehdit suçunda korunan hukuki değer; Türk Ceza Kanunu’nun 106. maddesinin gerekçesinde de açıklandığı üzere “Tehdidin koruduğu hukuki değer; kişilerin huzur ve sükûnudur. Böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle söz konusu madde ile insanın kendine özgü sulh ve sükûnuna karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Ancak tehdidin bu madde ile korumak istediği esas değer; kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir.”.
Türk Ceza Kanunu’nun 106. maddesinin 1. fıkrasında yaptırım altına alınan fiil; failin hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da mal varlığı itibariyle büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle mağduru tehdit etmesidir. Tehditte fail tarafından istenilen hususun yerine getirilmesine kaydına bağlı olarak kötülük yapılacağı, haksızlığın gerçekleştirileceği bildirilmektedir.
Tehdit; sözlü, yazılı veya herhangi bir işaretle gerçekleştirilebilir. Önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır. Bu durumun hangi araçla olduğu önemli değildir. Tehditte; tehdidin konusunu oluşturan istek yerine getirilmediği takdirde kötülüğün failin iradesi dâhilinde gerçekleşeceğinin bildirilmesi gerekmektedir. Failin söz ve hareketi uyarı niteliğinde ise; ne kadar ağır olursa olsun tehdit olmaz. Uyarının tehditten farkı; tehditte mağdur üzerinde gerçekleştirilecek zarar tehdit eden kişi tarafından oluşturulacağı halde, uyarıda bu zararın oluşması failin irade ve etkisinden bağımsızdır. Önemli olan failin kullandığı kelimeler değil, bu kelimelerin söyleniş biçiminin taşıdığı anlam ve açıklanış biçimleridir. Mağdura yapılan tehdidin; onun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya elverişli olması gerekir.
Yargıtay içtihatlarına göre tehdit; ağır ve haksız bir zarara uğratılacağının mağdura bildirilmesidir. Gerçekleşmesi failin iradesine bağlı olan ve ileride meydana gelecek bir kötülüğün gerçekleşecek gibi gösterilmesidir. Tehdit; mağdurun karar verme ve serbest hareket etme özgürlüğünü kısıtlamalı, iç huzurunu bozmalı, onu endişeye düşürmelidir. Failin sözleri mağdur üzerinde ciddi bir korku yaratmıyorsa, sonuç almaya elverişli, yeterli ve uygun değil ise tehdit suçunun oluştuğu ileri sürülemez.
Tehdit suçu; sırf hareket suçudur.
Suçun faili; herkes olabilir. Kendisine görevi dolayısıyla verilmiş yetkileri kullanmak suretiyle suçu işleyen kamu görevlisinin cezası arttırılır.
Suçun mağduru; herkes olabilir. Ancak mağdurun belirli kişi ya da kişiler olması gerekir. Muhatabı belli olmayan tehdit eylemleri suç teşkil etmez. Tehdidin mutlaka mağdurun şahsına yönetilmesi gerekmez. Mağdurun yakınlarına (örneğin; anne, baba, çocuklar, arkadaşlara) karşı gerçekleştirilen tehdit de mağduru korku ve endişeye sevk etmeye elverişli olması şartıyla ona karşı yapılmış sayılır. Bu husus Kanun maddesinde de “kendisinin veya yakınlarının” şeklinde ifade edilmiştir. Ruhsal veya fiziksel durumları itibariyle; algılama kabiliyeti olmayan kişilere karşı kural olarak tehdit suçu işlenemez.
Tehdit suçunun konusu; tehdide muhatap olan mağdurun iç huzurudur, hürriyetidir. Suçun oluşması için tehdidin mutlaka mağdurun iç huzurunu bozacak, onda korku veya endişe meydana getirmesi aranmaz. Diğer bir deyişle; tehdit fiilinin suç sayılabilmesi mağdurun fiilen iç huzurunun bozulmasına bağlı değildir.
Suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli halleri şunlardır;
- Silahla,
- Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,
- Birden fazla kişi tarafından birlikte,
- Suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
işlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
- Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir.
Tehdit suçunun manevi unsuru; tehdit suçu bilerek ve istenerek işlenebilir.
Tehdit suçu; şikâyete bağlı bir suç olmayıp, Savcılık tarafından re’sen soruşturma başlatılır. Daha az cezayı gerektiren nitelikli unsurun varlığı halinde; suçun takibi şikâyete bağlıdır.
ŞANTAJ SUÇU NEDİR?
Şantaj suçu; Türk Ceza Kanunu’nun 107. maddesinde düzenlenmiştir.
Şantaj
Madde 107- (1) Hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle, bir kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadıyla bir kişinin şeref veya saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunulması halinde de birinci fıkraya göre cezaya hükmolunur.
Şantaj; tehdit suçunun özel bir görünüş biçimidir. Şantaj suçunda kişi; hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından ya da yapmayacağından bahisle mağduru belli bir şekilde hareket etmeye zorlamaktadır. Her ne kadar Türk Ceza Kanunu madde 107/1 fıkrasında zorlamadan söz edilmiş ise de, şantajda mağdurun fiziksel bütünlüğüne herhangi bir müdahale bulunmamaktadır. Bu yönüyle tehdit suçuna benzerlik gösterir. Fakat tehdit suçunda; ileride gerçekleştirileceği bildirilen bir haksız saldırı ile korkutma söz konusuyken şantaj suçunda zor durumda bulunan mağdurun bu durumu tehdit konusu yapılarak ondan çıkar sağlamakta ya da mağduru belli bir davranışa zorlamaktadır.
Bu suçta korunan hukuksal yarar; kişinin karar verme ve aldığı bu karar doğrultusunda hareket etme özgürlüğüdür. Şantaj içeren davranışların; kişilerin özgürlüğünü etkilemeye objektif olarak elverişli olması gerekir.
Suçun faili olabilecek kişiler; herkestir. Bununla birlikte; Türk Ceza Kanunu madde 107’de düzenlendiği üzere şantaj; bir konuda hak ve yükümlülüğe sahip olan kişi tarafından işlenebilir.
Suçun mağduru olabilecek kişiler bakımından herhangi bir özellik aranmamıştır. Tehdit suçunda olduğu gibi burada da mağdurun kendisine yönelik kötülüğü anlayabilecek ve algılayabilecek durumda olması gerekir. Her ne kadar Türk Ceza Kanunu’nun 107. maddesinde mağdurun yakınlarının da zarar görebilecek kişiler arasında yer alabileceği yönünde bir ifade yer almamaktaysa da, Türk Ceza Kanunu’nda suçun öngörülen işlenişi bakımından haksız çıkar sağlamaya zorlanan kişi ile failin yapacağı veya yapmayacağı şeyden etkilenecek ya da zarar görecek kişinin aynı olması aranmaz.
Şantaj suçunun oluşabilmesi için; mağdurun zorlanması yeterlidir. Bu zorlama karşısında mağdurun istenilen şeyi yapması suçun oluşması için gerekli değildir. Buradaki zorlama; maddi nitelikteki bir zorlama sayılmaz.
Şantaj suçunun maddi unsuru; “bir kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlamaktır. Şantaj suçu; maddi unsuru oluşturan davranış açısından tehdit suçundan ayrılmaktadır. Şantajda; bir hakkın kullanılmasının veya yükümlülüğün yerine getirilmesinin, başkasını belirli bir davranışta bulunmaya ya da haksız yarar sağlamaya zorlamak amacıyla kötüye kullanılması söz konusudur. Mağdur bir hakkın kullanılmasının ya da bir yükümlülüğe uygun davranılmasının kendisi açısından ortaya çıkaracağı olumsuz sonuçlardan kaçınmak için failin iradesine boyun eğmekte ve özgür iradesi ile yapamayacağı bir davranışta bulunmaya zorlanmaktadır.
Şantaj suçunun manevi unsuru; failin yarar sağlamak özel kastıyla hareket etmiş olmasıdır. Amaç olmaksızın mağdurun şeref ve saygınlığına yönelik zarar tehdidinde bulunulmuşsa; oluşan suç şantaj değil, tehdittir. Failin yarar sağlamak amacıyla hareket etmiş olması, bu suçun oluşması için yeterlidir. Ayrıca yararın sağlanmış olup olmaması, suçun oluşması açısından önemli değildir.
HAKARET SUÇU NEDİR?
Hakaret suçu; Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesinde düzenlenmiştir.
Hakaret
Madde 125- (1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
- a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
- b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
- c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
(4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
(5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.
Hakaret suçu ile korunan hukuki değer; onur, şeref ve saygınlıktır. Türk Ceza Kanunu’nun 125. Maddesinin gerekçesinde de açıklandığı gibi fiilin yaptırıma bağlanmasıyla kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığının korunması amaçlanmıştır.
Suçun maddi unsurları;
- Somut bir fiil ya da olgu isnat edilmesi,
- Sövmek suretiyle onur, şeref ve saygınlığa saldırılması,
- İsnadın şeref ve saygınlığı rencide edici nitelikte olması,
- İsnadın mağdura yöneltilmesi,
- Failin mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle
işlenmesidir.
Suçun faili; herkes olabilir. Failin; gerçek kişi olması gerekir. Tüzel kişilerin suç faili sayılmaları mümkün değildir.
Suçun mağduru; herhangi bir kimse olabilir ancak mağdurun sıfatı bazı durumlarda özellik arz eder. Örneğin; mağdurun Cumhurbaşkanı olması halinde Türk Ceza Kanunu’nun 299. maddesi uygulanır.
Cumhurbaşkanına hakaret
Madde 299- (1) Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır.
(3) Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.
Kusur yeteneği bulunmayan küçükler ve akıl hastalarının da korunmaya değer bir saygınlığı vardır. Bu nedenle bu kişilere ilişkin söylenen onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikteki sözler; kişiler tarafından algılanıp, hissedilmese dahi hakaret suçu kapsamında değerlendirilmelidir.
Ölülerin bu suçun mağduru olmaları mümkün değildir. Buna karşılık kişinin ölümünden sonra hatırasına yapılan hakaret; Türk Ceza Kanunu madde 130’da ayrıca düzenlenmiştir.
Kişinin hatırasına hakaret
Madde 130- (1) Bir kimsenin öldükten sonra hatırasına en az üç kişiyle ihtilat ederek hakaret eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Ceza, hakaretin alenen işlenmesi halinde, altıda biri oranında artırılır.
(2) Bir ölünün kısmen veya tamamen ceset veya kemiklerini alan veya ceset veya kemikler hakkında tahkir edici fiillerde bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Atatürk’ün hatırasına karşı gerçekleşen aşağılayıcı fiiller; 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun’un 1. maddesinde düzenlenmiştir.
Madde 1 – Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Atatürk’ü temsil eden heykel, büst ve abideleri veyahut Atatürk’ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirleten kimseye bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası verilir.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçları işlemeye başkalarını teşvik eden kimse asıl fail gibi cezalandırılır.
Hakaret suçunda mağdurun; belirli veya belirlenebilir olması gerekir. Mağdurun isminin açıkça belirtilmesine açıkça ihtiyaç yoktur. Mağdurun kim olduğunun, failin ifadelerinden anlaşılabilmesi yeterlidir.
Suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli halleri şunlardır;
- Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
- Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
- Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
işlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
- Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
Suçun manevi unsurları; hakaret suçu kasten işlenebilen suçlardandır. Failin belli bir saikle hareket etmesi şart değildir. Yaptığı hareketin; mağdurun onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte olduğunu bilmesi ve bunu istemesi yeterlidir.
Hakaret suçu; şikâyete tabi bir suçtur. Ancak suçun kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenmesi halinde; soruşturma ve kovuşturma re’sen yapılır.
Soruşturma ve kovuşturma koşulu
Madde 131- (1) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenen hariç; hakaret suçunun soruşturulması ve kovuşturulması, mağdurun şikâyetine bağlıdır.
(2) Mağdur, şikayet etmeden önce ölürse, veya suç ölmüş olan kişinin hatırasına karşı işlenmiş ise; ölenin ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyu, eş veya kardeşleri tarafından şikayette bulunulabilir.
Fail tek bir fiille birden fazla kimseye hakaret etmiş ise; mağdurlardan her biri bağımsız şikâyet hakkına sahiptir. Şikâyet hakkı olan kişi; fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği günden itibaren 6 ay içinde şikâyette bulunmalıdır.
Bu suç; uzlaşmaya tabi bir suçtur.
KİŞİYİ HÜRRİYETİNDEN YOKSUN KILMA SUÇU NEDİR?
Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma suçu; Türk Ceza Kanunu’nun 109. maddesinde düzenlenmiştir.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma
Madde 109- (1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
- a) Silahla,
- b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
- c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
- d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
- e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,
- f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır.
(4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması halinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
(6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
Türk Ceza Kanunu’nun 109. maddesinde düzenlenen bu suçla; kişilerin istedikleri gibi hareket edebilmek hürriyetleri hukuka aykırı olarak uzun veya kısa bir süre ortadan kaldırıldığı gibi çeşitli şekillerde sınırlandırılmıştır.
Bu suçla korunan hukuki değer; kişinin iradesine uygun olarak hareket özgürlüğünün kısıtlanmasıdır. Bir diğer deyişle; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma fiilinin suç olarak düzenlenmesi ile kişilerin hareket serbestisini, fiziki özgürlüklerini hukuka aykırı bir şekilde kısıtlayanın cezalandırılması amaçlanmıştır. Türk Ceza Kanunu madde 109’da düzenlenen işbu suçun gerekçesinde de açıklandığı üzere bu suç ile korunan hukuki değer; kişinin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme hürriyetidir. Bu nedenle fiilin işlendiği sırada, mağdurun hareket etmek isteyip istemediği veya fiilden haberi olup olmadığı önemli değildir. Bu suç kamu görevlisi tarafından görevi kötüye kullanmak suretiyle işlenmiş olursa; kamu idaresine ait yarar da zarar görmektedir. Fakat öncelikli hukuksal yarar; kişinin özgürlüğünün korunması olduğundan, suç kamu görevlisi tarafından işlenmiş olsa dahi “Hürriyete Karşı Suçlar” başlığı altında ele alınır.
Suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli halleri şunlardır;
- Silahla,
- Birden fazla kişi tarafından birlikte,
- Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
- Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
- Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,
- Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır.
Suçun faili; herkes olabilir. Ancak suçun kamu görevinin sağladığı nüfusu kötüye kullanmak suretiyle işlenmesi; nitelikli hal oluşturur.
Suçun mağduru; herhangi bir gerçek kişi olabilir. Mağdurun yaşı bu suçta önemlidir. Çünkü Türk Ceza Kanunu’nun madde 109/3-f bendine göre; suçun çocuğa yani henüz 18 yaşını doldurmamış kişiye karşı işlenmesi nitelikli haldir.
Bu suçun maddi unsuru; bir kimsenin diğer bir kimsenin hareket etme özgürlüğünü sınırlandırmasıdır.
Suçun oluşması için; mağdurun kendi kendine özgürlüğünü yeniden elde edebilmesinin mutlak bir biçimde olanaksız kılınmasına gerek yoktur. Mağdurun istediği gibi hareket etmesi için konulmuş engelleri yenemeyecek durumda olması yeterlidir. Örneğin; kapı açık olsa da mağdurun mekânı terk etmesini engellemek amacıyla kapıya nöbetçi ya da köpek bırakmak gibi. Mağdurun yer değiştirmesi için gerekli araçları kullanmasına engel olan kişi de bu suçu işlemiş olur. Örneğin; felçli bir kimsenin tekerli sandalyesini ya da banyoda çıplak olan kimsenin kıyafetlerini alıp götürmek gibi.
Kişi özgürlüğünden tamamen veya kısmen yoksun bırakılmış olabilir. Örneğin; mağdurun bir minibüse bindirilip tenha bir yere götürülmesi gibi.
Kişiyi özgürlüğünden yoksun kılmanın uzun veya kısa sürmesinin önemi yoktur. Suçun oluşması için sınırlamanın belli bir süre devam etmesi gerekir.
Suç sona erdikten sonra, yeniden mağdurun özgürlüğü sınırlanacak olur ise (örneğin; kaçmayı başaran kişinin yeniden yakalanıp bir yere kapatılması); bu durumda iki ayrı suç oluşur ve suçlar arasında zincirleme suç ilişkisinin varlığı aranmaktadır.
Suçun manevi unsuru; genel kasttır. Ancak bu suçun bazı amaçlarla işlenmiş olması; nitelikli hale dönüşmesine neden olur. Bu suç; olası kastla da işlenebilir. Öyle bir durumda cezada indirim yapılır.
AVUKAT GİZEM GONCE
EREN & GONCE HUKUK VE DANIŞMANLIK BÜROSU
İLETİŞİM: 0212 284 55 66