Lefter’in Gölgesinde Bir Yüzleşme: 6-7 Eylül, Fanatizm ve Azınlıkların Sessiz Çığlığı
Netflix’te izleme fırsatı bulduğum Lefter filmi, yalnızca Türkiye futbol tarihinin en büyük isimlerinden birinin biyografisini anlatmakla kalmıyor; aynı zamanda bu coğrafyanın acı hatıralarını, kırılgan toplumsal dengelerini ve geçmişle yüzleşmemiz gereken karanlık sayfalarını da gözler önüne seriyor. Büyükadalı “Ordinaryüs” Lefter Küçükandonyadis, saha içindeki zarafeti, yeteneği ve beyefendiliği kadar, saha dışında taşıdığı kimliğinin ağırlığıyla da hatırlanması gereken bir figür. Film, bu açıdan bir sporcu portresinden çok daha fazlası: bir hafıza kapısı.
Fanatizmin Körleştirici Gücü
Futbol, milyonları bir araya getiren eşsiz bir tutku. Fakat bu tutku, nefret ve kör bir bağlılıkla birleştiğinde insanı insanlıktan çıkaran bir güce de dönüşebiliyor. Filmde de sezildiği gibi, Lefter gibi bir halk kahramanı bile zaman zaman bu fanatizmin hedefi olabiliyordu. Saha içindeki hatalar bir anda kimliğine, kökenine, etnik aidiyetine yöneltilen öfkeye dönüşebiliyordu.
Fanatizm, bir insanı yalnızca bir kimliğe indirger; kişiliğini, emeğini, değerini unutturur. Balkan coğrafyasının acılarla dolu tarihine baktığımızda da aynı mekanizmanın işlediğini görüyoruz: farklı olana tahammülsüzlük, çoğu zaman nefretin fitilini ateşleyen ilk kıvılcım olur. Azınlıkların yaşadığı baskı, dışlanma, ötekileştirilme… hepsi bu körleşmiş duyguların sonucudur.
6-7 Eylül Olayları: Bir Gecede Yıkılan Hayatlar
Türkiye’nin yakın tarihindeki en karanlık günlerden biri olan 6-7 Eylül 1955, filmde bir sahne olarak geçse de, yıllarca azınlıkların belleğine kazınmış bir travmadır. O gün yalnızca bir kentin değil, bir ülkenin vicdanı da tarumar oldu. Evler yağmalandı, işyerleri yakıldı, insanların güvenliği, bir arada yaşamaya dair inancı, kimlikleri hedef alındı.
Lefter’in Büyükada’daki evi de bu vandalizmin hedefindeydi. Onun gibi Türkiye’ye hizmet etmiş, formasını teriyle ıslatmış bir futbol efsanesinin bile evi saldırıdan nasibini almıştı. Bu, olayların kontrolsüzlüğünü ve insanların nasıl bir linç psikolojisine sürüklendiğini gösteren acı bir simge hâline geldi. Bir insanın başarısı, katkısı, sevgisi; nefretin bir gecelik dalgası karşısında görünmez kılınmıştı.
Balkanlarda Azınlık Olmak: Sessiz Bir Direniş
Lefter’in kökleri aynı zamanda Balkanlar’a dayanır. Balkanlar, tarih boyunca farklı etnik ve dini grupların bir arada yaşadığı, ama aynı zamanda büyük acılar ve sürgünlerle dolu bir coğrafya olmuştur. Azınlık olmak, bu topraklarda çoğu zaman bir kimlik mücadelesi, bir hayatta kalma savaşı anlamına geldi.
Bu nedenle Lefter’in hikâyesi yalnızca bir futbolcunun değil; azınlık olmanın, sevilmek ile dışlanmak arasında gidip gelen bir hayatın da hikâyesidir. O, gol attığında herkesin “bizim Lefterimiz”di; oysa siyasi rüzgârlar sert estiğinde bir anda “öteki” oluveriyordu.
Bir Yıldızın Ardından: Toplumsal Hafızaya Not
Film, bize sadece bir efsanenin hayatını anlatmıyor. Aynı zamanda şu soruyu da sorduruyor:
“Bir toplumu gerçekten büyük yapan nedir?”
Cevap açık: farklılıklarla birlikte yaşama kültürü. Fanatik bağnazlık değil; empati, adalet ve insanlık.
Lefter, sahadaki ustalığıyla değil; yaşadığı tüm zorluklara rağmen Türkiye’ye olan sevgisi, spor ahlakı ve kişisel duruşuyla anılması gereken bir figürdür. Onun yaşadıklarını hatırlamak, 6-7 Eylül’ü unutmamak, fanatizmin nasıl bir yıkıma dönüşebileceğini anlamak; gelecekte aynı hataları tekrarlamamak için bir sorumluluktur.
